Turgut Cansever’i̇n Mahalle Ölçeği̇ne Bakış Açısı

Şehir planlamasının en küçük birimi olan mahalleler fiziksel ve sosyokültürel olmak üzere iki değişken üzere kurulurlar. İnşa edilen yapılarla birlikte, zamanla vücut bulan mahalleler, topluma bir kimlik kazandırmak açısından da önemli rol oynarlar.

İnsanın kimliğini edindiği mahalleler, Osmanlı’da da çok önemli bir yere sahipti. İslam medeniyeti fikri etrafında oluşan zihin yapısı, doğal olarak Osmanlı mahallesinin fiziki yapısını da şekillendirmişti. Örneğin evler merkezi bir cami etrafında, dairesel ve organik bir formda, yani bir önceki yapıyı referans alarak inşa edilirdi. Bu da insan ölçeğinde, yine insanın yaşamasını mümkün kılan bir yöntemdi. Fakat cumhuriyetin son yıllarına doğru başlayan imar ve toplu konut çalışmaları bu doğal formun bozulmasına sebep oldu. Bu süreçte bu bozulmaya kafa tutmak derdi ile yola çıkan birçok fikir adamı ortaya çıktı. Turgut Cansever de bu konuyu önemseyen, ilgilenen ve çalışmalarının merkezine koyan fikir adamlarından biri oldu.

Cansever’ e göre mimarlık işinin en temel vazifesi güzelleştirmekti. Bunu işinin felsefesi olarak gören Cansever, kültürel yozlaşmanın yine Türk mahallesi ve onun fikri altyapısını inceleyip takip ederek aşılacağını savunur. Buna bağlı olarak analiz yapmayı ve yeni, günümüze uyarlanmış çözümler üretmeyi, gelecek nesiller başta olmak üzere tüm topluma karşı bir görevi olarak üstlenir.

Ona göre inşa aşamasında kriterler, mahalle bazında ortak alanlar ve konut bazında özel gereklilikler göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. Örneğin parklar, sokaklar, araç yolları gibi fiziki ortak kullanım alanları göz ardı edilmemeli ve tasarımın her sürecinde hesaba katılmalıdır. Aynı şekilde, mahallenin temel yapı taşı olan konutlar, 3 kattan fazla olmamalı ve ait olduğu yöreye uygun malzemeler kullanılarak inşa edilmelidir. Arazinin eğimi, manzara, diğer binalarla olan ilişki, güneş ışığı ve rüzgar yönü de kesinlikle göz ardı edilmemesi gereken kriterlerdir.

İnsanlar ait olmayı veya bulundukları yere ait hissetmeyi severler. Cansever’in bakış açısından da anlıyoruz ki binalar da tıpkı insanlar gibi bulundukları yere ait olmak isterler ve olmalıdırlar. Bulunduğu toprağa ve atmosfere cevap verebilen, insana yaşama fırsatını veren ve tıpkı kendisinde olduğu gibi insanı da olduğu yere ait hissettirebilen yapılar olmalıdırlar. Tasarlanan her bir ev hem tek başına bir sanat öğesidir hem de kolektivitenin bir parçasıdır. Nitekim kendi kimliğini kazanmamış bir bina, kendi kimliğini kazanmış bir mahalle oluşturamaz. Ve bu mahalle de kimliğini kazanmış bir toplum yetiştiremez.

Share on facebook
Facebook
Share on pinterest
Pinterest
Share on linkedin
LinkedIn
Share on twitter
Twitter
Share on email
Email

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Subscribe To Our Newsletter

Subscribe to our email newsletter today to receive updates on the latest news, tutorials and special offers!